9 Aralık 2009 Çarşamba

Tabiat (Doğa) Sürüncemelerimiz 2




     Merhabalar, kaldığımız yerden devam ediyoruz ilk yazımı okumayanlar için link burada. Şimdi varlıkların yoktan oluşabilme ihtimallerini teker teker inceleyelim.




Sebepler bu varlığı icad ediyor: Öncelikle sebepler dediğimiz şeyin ne olduğuna değinelim. Mesela yağmur örneğinde ilkokul öğretmenimin bana anlattıklarının (bulutların yer değiştirmesi, çarpışmaları, suyun denizlerden yükselmesi) hepsi birer sebeptir. Bu konuyu açıklamadan önce bazı şeylere değinmiş olmamız gerekiyor, mesela evrenimizdeki her şey birbiriyle münasebet içerisindedir. Makro varlıklardan tutun da (mesela dünyanın yörünge açısı, güneşin bize yakınlığı) mikro varlıklara (hücrelerimiz, maddeleri oluşturan atom parçacıkları) kadar her şeyin arasında belli bir sistemin olması gerekmektedir. Bunun en güzel örneği olarak aklıma lise derslerimizde gördüğümüz kütle çekim kanunu geliyor. Kainatın diğer ucundaki en küçük bir nesne ile dahi benim bir ilişkim vardır. İhmal edilebilecek düzeyde bile olsa o fizik bilgilerime dayanarak onun beni çektiğini benim de onu çektiğimi söyleyebilirim. Ayrıca bilim dünyasında “kelebek etkisi” olarak bilinen ve en ufak bir hareketin bile kainatta bir şeyleri değiştirdiğini ispat eden bulgular vardır.
Bunlara değindikten sonra bize basit görünen bir sineği ele almak istiyorum. Basit olarak bir sineğin yaşaması için güneşe, solunumu için oksijene, bulunduğu ortamda belli bir sıcaklık değerine, besinlere ..vb birçok şeye ihtiyaç vardır. Bir üst boyuta geçtiğimizde sineğin yaşaması için gerekli olan güneşin dünyaya yakınlığı, havadaki oksijen düzeyinin sabit kalması için okyanuslardaki planktonlara, besininin üretilebilmesi için bitkilere ve bitkilerdeki sistemlere ..vb bunu sonsuza kadar sürdürebiliriz, kısacası bütün her şeyle uzaktan yakından doğrudan dolaylı olarak ilişkisi vardır.
Eğer sebeplerin var ettiğini kabul edeceksek bu beraberinde o maddi sebeplerin sineğin yanında bulunması gerektiğini de kabul etmeyi gerektirir, hatta içine, kanadına, gözüne, hücrelerine girip orada bir usta misali çalışarak sineğin yaşamını idame ettirmeleri gerekmektedir. Çünkü sebepler maddi ise -ki maddiler- üzerinde işledikleri varlığın yanında ve içinde bulunmaları elzemdir. O halde sineğin iğne ucu gibi parmaklarındaki hücrelerde bütün kainattaki sebeplerin, unsurların maddeten içinde bulunup bir işçi gibi içlerinde çalıştıklarını kabul etmek lazım gelir. Bunu ise aklım şiddetle geri çeviriyor, kabul etmiyor….



Bu varlık kendi kendine oluşuyor: Bir zerrenin kainatta iş görebilmesi için kainattaki bütün varlıklara, sebeplere hakim olması ve görmesi gerekir. O sebeplere geçmişte, şu anda ve gelecekte hükmedebilmesi gerekir. Ayrıca işlevinin ne olduğunu bilip bu hükmedebildiği varlıkları o yöne sevk etmesi gerekir. Yani bir varlık için kendi kendine iş görüyor demek ona bütün sebepleri, unsurları tam manasıyla kavrayabilmiş bir akıl, bunlara hükmedebilen bir kudret, bütün zamanlardaki bütün hareketleri görebilecek bir göz ve bunlarla beraber şuurlu olup kendisi gibi milyonlarca zerre ile aynı amaç için birleşip beraberce bir sonuca varabilmeleri gerekmektedir.
Eczacılıkta okuduğum için insan vücuduyla, işleyişiyle, ilaçların etki mekanizmalarıyla yoğun bir ilişki içerisindeyim ve hocalarımızdan öğrendikçe ve o derin dünyalara daldıkça insan vücudunun ne kadar muhteşem ve ince sistemler içerisinde uyumlu bir şekilde çalıştığını görüp hayretler içerisinde kalıyorum. Aklıma gelen ilk örnek bebek annesinin rahminden çıkıp oksijenle tanıştığı ilk anda kanında bulunan “prostoglandin ve sürfaktan” denilen maddeler direkt olarak vücutta hiçbir yere uğramadan bebeğin akciğerlerine ulaşıyor ve ilk kasılma hareketini başlatarak bebeğin nefes almasını sağlıyorlar. Bunun gibi milyarlarca hayrette bırakan işlevleri küçücük bir zerrenin aklına sığdırmaya çalışarak, zerrenin düşünüp idrak ederek hareket etmesi ise akıldan bin derece daha uzak bir durumdur. Aklım mantığım bunu da hiçbir derecede kabul etmiyor….





Tabiat (Doğa) dediğimiz şey onu oluşturuyor: Kış mevsiminin yaklaşmasıyla portakal, greyfurt, mandalina gibi narenciyeleri de pazarlarda görmeye başladık. Çok uzaklara gitmemize gerek yok. Elimize bir portakal alalım ve üzerinde düşünelim. Portakalın oluşması için neler gerekli ona bir bakalım. Öncelikle portakalın dışında onu dış etkilerden koruyan özenle kaplayan turuncu bir kabuk görürüz, bu kabuğun muazzam şekilde kaplaması için bir ambalaj fabrikasına ihtiyaç duyulur. Kabuğunu soyduk elimize portakalı aldık ve o dilimlerin düzen içerisinde dizildiğini görüyoruz gelişigüzel hiçbirşey yok. Bunun için de bir paketleme fabrikasına ve yapıştırma fabrikasına ihtiyacımız var. Aldık dilimleri ağzımıza attık baktık ki dilimize şekerli bir tad geldi birazcık da ekşi bunlar için de bir şeker fabrikası.. Renginin turunculuğunu sağlamak için bir boya fabrikası.. Ve bunları oluşturabilmek için onlarca gıda mühendisi, endüstri mühendisi, tasarım mühendisleri ..vb birçok uzman alana ihtiyacımız var.
İşte en basit bi portakal örneğinde bile bunları tabiat dediğimiz şey oluşturuyor diyebilmek için tabiatta en az beş on fabrika, yüzlerce mühendise sahip olması gerekir ki bu da sadece bir portakal için gereklidir. Farklı yerlerdeki portakallar için ayrı fabrikalara ihtiyaç vardır, farklı yerlerdeki diğer ürünler için bambaşka özellikteki fabrikalara ihtiyaç vardır. Ufak bi çiçek tarlasını tabiatın oluşturması için o çiçek tarlasının altına onu yapabilecek fabrikalar, makineler, işçiler koyması gerekir. Oysaki baktığımız zaman bütün bitkiler bütün nebatat aynı ve basit maddelere sahip olan tek bir maddeden çıkmaktadır. Hepsi tek bir renk yani kahverengi olan toprağa girip göz alıcı renkler içerisinde mavi, kırmızı, mor olarak bize gülümsemektedirler. Tabiatın bunları oluşturuyor olması demek kendi kendine oluyor demekle çok benzer şeylerdir. Bunu da aklım şiddetle reddediyor, mantığım kabul etmiyor.


Herşeye gücü yeten bir zât kudretiyle bunları gerçekleştiriyor: Diğer üç maddeyi kendi içimizde reddettikten sonra akıl ve mantık çerçevesinde başka ihtimal bulunmadığı için diğerlerinin hükmü sona eriyor ve Rabbimize yöneliyoruz. Elbette yukarıda bahsettiğim bütün varlıkları yaratan bir tek Rabbimiz vardır. Kudreti her şeye yeten, ilmiyle her şeyi bilen, her anda her şeyin içinde yaptırımı bulunabilen, kainatı insanlar için bir sergi hükmüne getiren, her bir şeye hikmetler takan, her şeyi insanların leyhine çeviren ve her şeyi insanların hizmeti için yaratan, esmalarını her bir varlığa nakşedip rahmet denizinde yüzdüren, onları ince çizgiler ve mizanlar içerisinde şaşırmayarak yürüten, geçmiş ve gelecekteki olacak olan her şeyi ilmiyle bilen, tefekkür kapıları açıp kendisini bulmamızı sağlayan elbette Allah Tealâ hazretleridir. Bu dünyaya insan olarak gelip bizi esmalarıyla şereflendirdiği için Rabbimize milyonlarca kez şükretsek yine azdır. Bu bölümü inşallah sizin tefekkürlerinize bırakıyorum.


Elbette bu konu çok daha geniş bir meseledir ve çok yönleri vardır. Yazımı burada kısa kesiyorum. Yazdıklarımda sadece aklımın alabildiği ve dersler çıkarttığım yerlere değinmeye çalıştım. İlmi olarak çok daha büyük boyutları olan bir konudur. Eğer yanlış bir şekilde anlattığım bölümler varsa düzeltmenizi istiyorum. Umarım başta ben dahil olmak üzere bu yazılanlar akıl penceremizde ikinci bir boyut açmıştır. 


Dualarınızı bekliyorum…
Hayırlı tefekkürler…


Fotoğraflar, ilk fotoğraf sanny, ikinci fotoğraf murat2005, üçüncü fotoğraf ric kullanızı adlı fotokritik müdavimlerinden alıntıdır... Teşekkürler.

3 yorum:

Mel' dedi ki...

Bu ve önceki yazınız maşaallah o kadar güzel yazmışsınız ki Allah'ın izniyle, hakikatten tefekkür boyutundaydı ,tebrik ediyorum ,kalemlerimiz hep böyle güzellikler yazsın inşaallah.

EczDuman dedi ki...

Yorumlarınız için Allah razı olsun, İnşallah Rabbim kalemlerimiz başta hakikatleri kendimizde yerleştirmek için sonra da başkalarına anlatmak ve aktarmak için birer aracı olurlar.. Dua ile.

CAHİDE dedi ki...

Çok güzel bir yazıydı kardeşim.Aaah! dedim,Darwin de okusaydı şu satırları belki hidayeti mümkün olurdu:)
Allah razı olsun,Rabbim cümlemizi tefekkürden ayırmasın(amin)

Zerdeçalın tadıda tek başına itici fakat yemeklerde neredeyse hiç hissedilmiyor...

Related Posts with Thumbnails