17 Aralık 2009 Perşembe

Tesettür Üzerine Paylaşımlar 2

İslami meseleler üzerinde konuşurken sıkça yaptığımız hatalardan biri de meseleleri iman faktörünü bir kenara koyarak değerlendirmeler yapmaya çalışmamızdır. Tesettür meselesini konuşurken, iman faktörünü bir kenara koyamayız. Şöyle geniş bir bakış açısıyla baktığımızda, insan daha adı anılmaya değer bir varlık değilken, kendisine yaratıcı tarafından sonsuz bir değer verilmiş ve yokluktan varlık âlemine getirilmiştir. Sadece bunu bile ele aldığımızda, insanın yokluktan çıkarılıp, kendisine bir ruh, beden, hayat verilerek varlık âlemine getirilmesi bile, yaratıcının ona ne kadar çok değer verdiğini ve sevdiğini göstermektedir. Yaratıcı, insanı sadece varetmekle kalmamış, ona akıl ve bilinç vererek aynı zamanda diğer mahlûkat arasında da üstün ve şerefli kılmıştır. Yaratıcı, yeryüzünü insanların hayatlarını devam ettirebilecekleri ve faydalanabilecekleri bir şekilde yaratmıştır. Tüm bunlara tekrar toplu bir halde baktığımızda insana verilen değerin ne kadar çok olduğunu görmekteyiz. Bütün bu sistemi kuran yaratıcının, insana bu kadar çok değer verip, sonra onunla hiç konuşmaması, muhatab almaması çok abestir. Yaratıcı, insanları peygamberleri vasıta yaparak muhatab almış, onlara mesajlar vermiştir. Bu mesajlarla insanı dünyaya öylesine göndermediğini, ondan istekleri olduğunu ifade etmiştir. İsteklerini yerine getirenlerin kendisini memnun edeceğini söylemiş ve onlara hem bu dünyada hem öbür dünyada mükafatlar vadetmiştir. İsteklerini yerine getirmeyenler ve tersine gidenler içinse bir cezanın olduğunu söylemiştir. İnsanın, bu istekleri yerine getirip getirmeme konusunda iradesi ipotek altına alınmamış, serbest bırakılmış ancak öbür dünyada yaptıklarının hesabını vereceği söylenmiştir.

İşte bu geniş açıyla baktığımız zaman, Kur’an ve Sünnet’le bize ulaştırılan emir ve yasaklar, Allah’ın kendisine sonsuz değer verdiği ve çok sevdiği insanlardan istekleridir. Allah her işi hikmetle yapan olduğu için, bu emir ve yasaklar da elbette hikmetlerle doludur. Bunu birçok konuda görmekteyiz. Ancak Allah’ın emir ve yasaklarına uymanın temel mantığında bunların hikmetlerle dolu olması yatmamaktadır. İşin temel mantığı, emir ve yasaklara Allah böyle istediği için uymaktır. Emir ve yasakların uygulanmasıyla kazanacağımız ya da oluşacak kişisel/toplumsal faydaları, ancak onları uygulamada motivasyonumuzu artıracak şeyler olarak görebiliriz. Uyma sebebimiz olarak göremeyiz. O faydalar olmasa bile uymak gerektir. Bu noktada bu hikmetleri, faydaları sorgulamak ve bize uymadığını söyleyerek itirazda bulunmak hakkına sahip değiliz.
Bu açıdan baktığımızda aslında bütün meseleler hallolmaktadır. Ancak biz konumuz olan tesettüre bakacak olursak, Kur’an-ı Kerim’de Nur Suresi 31. Ayette şöyle buyrulur:  “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin hanımlarına de ki; geniş örtülerini üzerlerine salsınlar. Bu onların tanınıp eziyet görmemeleri için daha uygundur. Allah, Gafur(çokça bağışlayan), Rahim(çokça acıyan)’dır” Burada Allah’ın bir isteğini görmekteyiz. Bu isteğe uyup uymamak konusunda insan serbest bırakılmıştır. İşine gelmeyen bu isteği yerine getirmeyebilir, kimse kimsenin iradesini ipotek altına alamaz. Her koyun kendi bacağından asıldığı gibi, herkes de ahirette kendi hesabını verecektir. Ancak ilginç olan bir şey var ki başörtüsüne veya genel olarak tesettüre karşı olanlar, Müslümanlığı kimseye bırakmıyorlar. Ve “Ne yani, biz müslüman değil miyiz şimdi? diye çıkışıyorlar. Haşa, “Ben müslümanım” diyene “Hayır, sen müslüman değilsin!” demek kimsenin haddi değil. Ama Kur’an’da açık bir hüküm varken ve on dört asırdır bu hüküm mümin hanımlar tarafından uygulanmaktayken, “Kur’an’da örtünme emri yoktur” demek de kimsenin haddi değil! Neticede din, hatır-gönül ilişkisine dayanan bir kurum değil ki, ona göre aramızda uzlaşmayla keyfi düzenlemelere gidilebilsin. Bununla birlikte, başörtüsünü, tesettürü hafife almak kadar  onu bir tarafgirlik duygusu içinde dinin her şeyiymiş gibi göstermenin de doğru bir tutum olmadığı kanaatindeyiz.
Son olarak, tesettür gerek kişisel, gerek toplumsal çapta birçok iyilik ve güzellikler getirmektedir. Tesettürün uygulanmasında temel mantık, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi öncelikle” Allah’ın emri olduğu için” olmakla beraber, bu emre, tesettürün hikmetleri ve kişisel/toplumsal faydalarının da farkında olup bakmak, en isabetli ve Rıza-yı İlahi’ye muvafık yaklaşım olacaktır.  Bunlar ayrı bir yazı konusu olacak kadar geniş olduğu için, başka bir yazıya havale ediyor ve burada bu yazıya son veriyoruz..
                                     Alparslan abim tarafından yazılmıştır, Allah razı olsun..

2 yorum:

sarmaşık dedi ki...

Mes'elenin mantığını ve olması gereken mantığını çok iyi bir şekilde, kuvvetli bir anlatımla ifade etmişsiniz Alparslan abi, Allah razı olsun..

Mel' dedi ki...

S.a.
Yine çok güzel bir paylaşım.Mantıgı; güzellikle,oldugu gibi,en dogru sekilde acıklanmıs tesettürün.Allah razı olsun diyor, devamını bekliyorum.

Related Posts with Thumbnails